Erdoğan'ın Irak ziyareti: 'Terör, petrol, para' üçgeninde arayış
AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 13 yılın ardından Irak'ı ziyaret etti. Erdoğan Bağdat'ta Irak Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşid ve Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani ile, ayrıca Erbil'de Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başbakanı Neçirvan Barzani'yle görüştü. Erdoğan' ve Iraklı muhataplarının masasında otuza yakın mutabakat konusu vardı. Görüşmelerin merkezinde su krizi, petrol, sınır güvenliği, terör ve Kalkınma Yolu projesi başlıkları yer aldı. Öne çıkan, Türkiye'nin bir süredir özel bir mesai yürüttüğü Irak Kürdistanı. Kalkınma yolu projesi ve sınır güvenliği Türkiye'nin Irak dış politikasının merkezinde ticari süreklilik ve buna bağlı olarak ticaretin devamını sağlamak adına sınır güvenliği yer alıyor. Başka bir ifadeyle Irak mevzu bahis olduğunda ticaret güveliğin, güvenlik de ticaretin belirleyeni durumda. Her ne kadar basına yansıyan başlıklarda PKK'nin Irak'taki faaliyetlerini bitirme, Filistin'le dayanışma ve sınır güvenliği gibi siyasi konular ön plana çıksa da tüm bunlarda esas belirleyen, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler. Irak burjuvazisi uzunca bir süredir kendisine çıkış yolu arıyor. 1990'lı yılların başında SSCB'nin dağılması ve 2002 yılında ABD'nin Irak'ı işgaliyle ilerleyen süreçlerde Irak sermayesi henüz umduğunu bulabilmiş değil. Çin'in alternatif ticaret yollarının bir durağı olarak Irak-Türkiye koridoru ve petrol ticareti, bu arayışların merkezinde yer alıyor. 2023’te imzalanan anlaşmaya göre Kalkınma Yolu güzergâhı. Basra Körfezi’ndeki Faw Limanı’ndan başlayan yol Bağdat ve Musul’dan geçerek Ovaköy Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye giriyor ve oradan Mersin Limanı’na ve Avrupa ülkelerine uzuyor. 2029 yılında tamamlanması beklenen Kalkınma Yolu'nun Irak-Türkiye güzergahı için 22 milyar dolarlık bir yatırım bekleniyor. Bunun 10 milyar dolara kadar olan kısmını da Türkiye'nin üstlenmesi öngörülüyor. Erdoğan bu ziyaretinde Irak, Türkiye, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri arasında Kalkınma Yolu Projesi kapsamındaki işbirliğine ilişkin dörtlü mutabakat zaptını imzaladı ve süreç fiilen yürürlüğe girdi. Süveyş Kanalı'na kıyasla daha kısa, dolayısıyla tercih edilir bir rota olacağı umulan ve önemli bir gelir beklenilen bu projenin akıbeti, güvenlik sorunlarının çözümüne bağlı. Zira bu proje 2005 yılında da gündeme gelmişti, ancak IŞİD'in bölgedeki etkinliğinden dolayı bir süreliğine rafa kalkmıştı. Proje, Çin'den Avrupa'ya uzanacak yolun parçası olarak kurgulanıyor. Kıtalararası yolun bu etabında gerek Hürmüz Boğazı'nda İran'ın gemi trafiği üzerindeki etkisi, gerek Türkiye sınırındaki PKK varlığı ticari sürekliliğe tehdit olarak yorumlanıyor. Bu açıdan uzun vadeli plan, aynı zamanda İran'la da ilgili. Haber Türkiye sermayesinin Irak’a akması ne anlama geliyor? Böylece ABD ile yakınlaşma Türkiye’yi sadece kuzeyde Rusya ile karşı karşıya bırakmıyor, güneyde Hint Okyanusunda Çin ile de gerilmeyi getiriyor. Irak'ta Sudani dönemi ve Türkiye'yle ilişkiler Irak, Ortadoğu'nun istikrarsız ülkelerinin başında yer alıyor. Düzenli yapılamayan seçimler, hükümetlerin uzlaşamadığı cumhurbaşkanları, dağınık askeri yapılar ülkenin kaderi gibi algılanıyor. Muhammed Şiya es-Sudani, Maliki'den sonra Irak'ın kendinden en fazla söz ettirecek liderlerinden biri olarak görülüyor. Gerek çok parçalı Irak parlamentosundaki uzlaşının adayı olması gerek Kürtlerle kurduğu ilişkiler süreci bir süre daha yönetebileceğine dair yorumlara neden oluyor. Bir diğer dikkat çelen nokta, görüşmenin Sudani'nin ABD ziyaretinden hemen sonrasına denk düşmesi. Malum, Erdoğan hala beklediği Biden görüşmesi için olumlu bir yanıt alamamış ve görüşmenin tarihi belli olmamıştı. Dolayısıyla bu görüşme aynı zamanda Arap basınında ABD'nin Türkiye ve Irak için verdiği "ortak ödevlere" çalışılacak bir görüşme olarak da yorumlanıyor. Irak, IŞİD'in artık bir tehdit olmaktan çıktığını ve Irak'ın yabancı yatırımcılarla birlikte kalkınması arayışında istikrarın Türkiye'yle birlikte sağlanabileceğini görüyor. Türkiye ise dış politikasında ticari hacmi sürekli genişleyen Irak başlığında PKK, petrol ve su gündemlerinde Irak'ı kendi şartlarına razı etmeye çalışıyor. Sudani, Kalkınma Yolu projesini tamamlayarak aynı zamanda Irak'ın tarihine kalıcı bir imza atmak niyetinde. Erdoğan da PKK'yi bitiren lider olarak elini güçlendirmeyi hedefliyor. Görüşmelerde otuza başlıkta karşılıklı imzalar atıldı. Bunların önemli bir kısmında varılan sonuç, her başlıkta ilgili komitelerin kurulması ve bu komitelerin yoğun ve sıkı çalışma yürütmesi oldu. Ancak bu, belli açılardan belirsizliklerle dolu bir sonuç olarak okunabilir. İlk olarak, kurulacak komitelerin yaratabileceği ticari hacim henüz bilinmiyor. İkinci olarak da Irak gibi belirsizlikler ve istikrarsızlıklarla dolu bir ülkede bu anlaşmaların ne kadar hayata geçirilebileceği de tartışma konusu. Eğitim, sağlık, ticaret, enerji ve su gibi başlıklarda kurulacak komitelerin uzun soluklu olup olmayacağı ilerleyen tarihlerde görülecek. Erdoğan'ın Bağdat görüşmelerinden çıkan sonuçları askeri ve ticari başlıklarda toparlamak mümkün. Yapılan görüşmeler sonucunda Fırat ve Dicle nehirlerinden akan suların Irak'ta daha verimli kullanılması için sulama kanallarının yenilenmesi ve kimi örneklerde barajlar inşa edilmesi için Türkiye'nin devreye girmesi kararlaştırıldı. Buradaki bütçenin de petrol gelirlerinden sağlanması öngörülüyor. Bunun yanı sıra Kalkınma Yolu projesi ya da Irak'ın tarifi ile Kuru Yol projesi Erdoğan açısından bir güvenlik başlığı iken Irak bu mevzuyu sadece ekonomik bir başlık olarak görmek istiyor. PKK'nin Irak'taki varlığı için Irak'ın herhangi bir ortak operasyona razı olmadığı sonucu görüşmelerin öne çıkan maddelerinden birini oldu. Aynı zamanda "Irak'tan başka bir ülkeye saldırı olmayacağı" ifadesi, Irak'ın PKK'ye destek olmayacağının güvencesinin verildiği ifade olarak maddelerde yer aldı. Tüm bu görüşmelerin önemli ve öncekilerden farklı sonucuysa PKK'nin Irak'ta "yasaklı örgüt" olarak kabul edilmesi oldu. Erbil ile temaslar: PKK, Barzani ve Talabani Kürt siyasetinin Irak Kürdistanı'ndaki varlığı, Türkiye açısından kritik. Bugün IKBY Erbil ve Süleymaniye olmak üzere iki merkezden temsil ediliyor. Her ne kadar Barzani ailesi yönetimde en güçlü belirleyen olsa da Süleymaniye merkezli Kürdistan Yurtseverler Birliği, yani Türkiye'den bilindiği haliyle Talabani ailesi de ciddi bir gücü elinde bulunduruyor. Türkiye'nin talebi, Kürdistan'da PKK'nin faaliyetlerini ve varlığını sona erdirmek ve bu başlığı kalıcı olarak kapatmak. Bu aynı zamanda Türkiye'de ekonomik ve siyasi başlıklarda sıkışma içinde olan AKP'nin elini güçlendirecek bir çıkış olarak da yorumlanıyor. Zira AKP iç siyasette sıkıştığı her dönemde dış politikada elini güçlendirerek yeni bir rüzgarı arkasına almayı başardı. PKK'nin belli açılardan "belinin kırılması" olarak yorumlanabilecek bu planlamalar AKP'nin Türkiye'de elini güçlendirebilcek bir faktör. İki nedenle. İlki milliyetçi oyları kendi bünyesinde toparlama olanağı. İkincisi de köşeye sıkıştırmayı hedeflediği Kürt siyasetini yeni bir pazarlık-anlaşma ya da açılım sürecine razı etme ihtimali. Erdoğan'ın Bağdat sonrasındaki rotası Erbil oldu. Erbil kalesine yansıtılan Türk bayrağı Kürt siyasetinde tartışma yarattı. Kimileri durumu uluslarası protokollerin ve diplomasinin doğal bir sonucu olarak yorumlarken kimileriyse 100 yıl sonra Erbil kalesinde "dalgalanan" Türk bayrağını eleştirdi. Barzani faktörü Barzani ailesi mevcut durumda Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi'nin resmi temsilcisi olarak görülüyor. Aynı zamanda Kürt siyasetinde mutlak hegemonya kurmak isteyen Barzani, petrol gelirlerini de arkasına alarak bu sürecin askeri ve siyasi alanda kazananı olmak niyetinde. Dolayısıyla gerek Kürt siyasetinin bölgesel aktörü gerekse uluslararası arenada tek muhatabı ve belirleyeni olmayı istiyor. Buradaki en ciddi rakibi ise PKK. Barzani ailesinde vücut bulan siyasal irade, bu nedenlerle Türkiye ile sık sık PKK'ye karşı operasyonlarda ortak hareket ediyor. İstihbarat paylaşımı, Türkiye'nin askeri operasyonlarına sessiz kalma, PKK'li isimlerin Kürdistan'daki hareketlerini kısıtlama ve basın yayın faaliyetlerine yapılan engellemeler en sık karşılaşılan örnekleri teşkil ediyor. Dolayısıyla Barzani ailesinin biriktirdiği ya da biriktireceği güç, Erdoğan'ın hedefleriyle uyumlu bir pozisyon içinde yer alıyor. Barzani ailesinin partisi olan Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) bu bağlamda Irak parlamentosunda ve Kürdistan yönetiminde ekonomik ve askeri başlıklarda Türkiye'yle en uyumlu partner olarak görülüyor. Talabani faktörü Talabani, Irak Kürdistanı'ndaki Barzani-KDP çizgisinden sonra en büyük belirleyen. Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) adını taşıyan Talabani ailesinin siyasi merkezi ise Süleymaniye. Barzani'nin Erbil merkezli siyasal belirleyiciliğine alternatif olarak Süleymaniye KYB açısından ikinci bir başkent olarak görülüyor. Barzani-KDP siyasetine karşı kozlarını arttırmak isteyen Talabani-KYB siyaseti, PKK'nin Irak Kürdistanı'nda yapacağı faaliyetlerin meşru görülmesinden yana. Bu hem Barzaniye karşı güç biriktirme olanağı sunuyor hem de Kürt siyasetinin ana merkezi olan Türkiye'deki en güçlü öznesi olan Kürt siyaseti ile ortak bir çalışma olanağı sunuyor. Türkiye'nin beklentisi KYB'nin güç kaybetmesi ve PKK'nin daha açık bir hedef haline gelmesini sağlamaktı. Ancak son dönemde bu beklenti gerçekleşmedi. Türk istihbaratının Süleymaniye'deki operasyonları ve suikastlarına rağmen son yapılan yerel seçimlerde KYB kendi pozisyonunu güçlendirdi. Bu durum PKK'nin Irak'taki hareket alanını genişletecek gibi görünüyordu. Fakat Erdoğan'ın Irak'taki son hamlesiyle PKK'nin "yasaklı örgüt" olarak nitelenmesi süreci değiştirebilir. PKK faktörü: Irak'ta artık yasaklı örgüt Erdoğan'ın temel hedefi PKK'ye karşı Irak ordusuyla ortak operasyon düzenlemek ve bu bağlamda yaz aylarında birlikte çalışmaktı. Ancak Irak bu öneriyi reddetti. 13 yıl sonra Erdoğan Irak ziyaretinde bir dizi anlaşmaya varsa da PKK karşısında ortak operasyon muradına varamadı. Benzer şekilde, 30 kilometrelik tampon bölge önerisi de reddedilen başlıklardan biri oldu. Ancak PKK'nin "yasaklı örgüt" olarak nitelenmesi güncel ve önemli bir durum. Bu karara göre PKK Irak'ta askeri ya da siyasi açıdan meşru varlık gösteremeyecek, Irak'a sığınan PKK'liler mülteci olarak kabul edilecek ve mülteci haklarından yararlanabilecek. Bu kararın en önemli sonuçlarından biri PKK'nin hukuk çerçevesinde sadece askeri olarak değil, siyasi olarak da faaliyetlerine devam edemeyecek olması. Erdoğan için bu adım her ne kadar önemli bir sonuç olarak okunsa da anlaşma belli boşluklar taşıyor. Zira PKK hali hazırda IKBY sınırları içindeki faaliyetlerini zaten kendi adıyla değil çeşitli STK'lar ve derneklerle sürdürüyor. Üstelik bu kurumlar uzun yılllara dayanan ve hukuki sınırlar içinde yer alan kurumlar. Bu nedenle varılan anlaşmanın göstermelik olduğu yorumları yapılıyor. Erdoğan her ne kadar "Bugün siyasi yasaklı belki ilerde terör örgütü" tarzında bir ifadeyle sonucu pozitif olarak duyursa da PKK'nin Irak Kürdistanı'nda yaşadığı mevcut zorluklar ve sıkıntılar açısından değerlendirdiğinde varılan anlaşma, yeni bir sonuç doğurmayabilir. Geçtiğimiz ay Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, MİT Başkanı İbrahim Kalın ve Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler'in Irak'ta yaptığı ziyaretlerde beklenen olmamış ve PKK karşısında ortak bir çalışma kararına varılamamıştı. Türkiye bu konuda ekonomik kozlarını masaya yatırarak PKK'ye karşı ortak mücadeleyi hedeflerken Irak ise ekonomik süreçlerin askeri başlıklardan ayrı ele alınmasından yana. Sonuç olarak Erdoğan'ın Irak temasları, Türkiye açısından kısmen olumlu bir tablo yaratmış oldu. Varılan anlaşmalar, imzalanan protokoller ile henüz miktarı açıklanmayan ticari hedefler Türkiye'nin istediği sonuçlardı. Aynı zamanda Irak'ın su sorununu çözmek için yapılacak ortak çalışmalara Türk şirketlerinin su kanallarını yenileme ve yeni barajlar yapma hedefiyle dahil olması patronların iştahını kabartabilir. Erdoğan her ne kadar PKK için "yasaklı örgüt" sonucunu alsa da Irak'ın ortak operasyonlara kapıyı kapatması ve 30 kilometrelik tampon bölge önerisini reddetmesi, bu açıdan istenilen alınamadan Ankara'ya dönüldüğünü gösteriyor. Bağdat-Erbil-Ankara üçgeninde devam eden petrol sevkiyatı krizine kalıcı çözümler bulunamasa da geçmişte yaşanan sorunların ve Kürdistan yönetimine kesilen maddi cezaların şimdilik üstü örtülmüş gibi görünüyor. Tüm bu çalışmaların ilerleyen dönemlerde Türkiye'de yeni bir açılım sürecini belirleyip belirlemeyeceği ise bir diğer tartışma konusu. Erdoğan'ın Irak ziyaretinden hemen önce yerel seçimlerde DEM Parti'nin Leyla Zana gibi Barzani'ye görece daha yakın isimleri seçim meydanlarına çıkarması Kürt siyasetinin Türkiye bağlamında süreci boş bırakmadığı ve yaptığı karşı hamleler olarak yorumlanmıştı. Irak'a 13 yılın ardından yapılan ilk ziyaretin sonuçları ilerleyen süreçte kendini daha çok hissettirecek gibi görülüyor.